İSLAM’DA BİRLİKTE YAŞAMAYA DAİR

Abdurrahman Dilipak

Gazeteci-Yazar

Biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz.. Yeryüzünden hesaba çekileceğiz. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duracağız.. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa..

Allah bizim ellerimizle mazlumlara yardım etmek ve zalimleri cezalandırmak ister.. Bütün insanlaırn malları, canları, namusları, akılları, inançlrı, nesillerini sürdürmeleri mukaddes bir teminata sahiptir ve korunmuştur.

Farklılıklarımıza ragmen barış içinde bir arada yaşayabiliriz.. Herkesin dini kendine olacaktır.. İttifak ettiğimiz zaman birlikte hareket edecek, ihtilaf ettiğimizde birbirimizi mazur göreceğiz. Ancak kimse kimseye İlahlık ve Rablik taslamayacaktır.. İşi ehline vereceğiz, aramızda işlerimiz istişare ve şura ile olacak..

İnsanları doğdukları ana baba, zaman, toprak, ya da cinsiyetleri, derilerinin renklerinden dolayı aşağı ve üstün görmeyeceğiz..

İnanan insanlar kardeştir, ittihat ve vahdet üzdere olacaklar. Bilgi, ahlak, erdem ve hikmet sahibi insanlarla ve mazlumlarla müttefik olacağız ve değeren üreten herkesle, nimet ve külfet dengesine dayalı olaral İtilaflar kuracağız.. Bu konuda rehberimiz Medine sözleşmesi ve Hilful Fudul olacaktır..

Sonuçta, Adaletten, barıştan, özgürlükten yana, katılımcı, çoğulcu, şeffaf, hakka ve hukuka sadık yeni bir dünya düzeni istiyoruz.. İnsanın insanın kurdu olduğu değil, sadakati ile hak ve hukukunun teminatı olan bir islam insanının ,  yaşayan bir Kur’an olan resulullahın örnekliğinde veresetül enbiya karekterinin yeniden ihya ve inşası gerekiyor..

Yaşadığı zamana ve mekana şahidlik edecek ve sorumluyluk yüklenecek bu Müslüman karekteri, karşılığını yalnız Allahtan bekleyerek, ilayı kelimetullah için malı, canı ve sevdikleri ile seferber olacaktır..

İslam, “barış” kökünden gelen bir kelimedir.. Ve Allahın bir diger adı da, Selam/Barıştır.. Müslüman, Hakkın ve halkın yeryüzünde gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacaktır.. “Bismillah” derken Müüslüman, sadece “Allahın adı”nı anmaz, O’nun adına tasarufta bulunduğunun farkında olduğunu düşünür, bilir ve ona gore hareket eder. Onun rızasını gerçekleştirmek için her zaman sorumluluklarının farkında olduğunu ikrar eder. Esasen namaz bunun misak ve miracıdır.. Bu zikirin kendisidir. Dua da, bu konudaki sorumluluklarının farkındalığı yanında, Allahtan yardım dileme ve onun sonsuz güç ve kudretinin fakında olarak hareket etmek için bu manevi sorumluluğun yanında, manevi donanımın arkasında durduğunun şuuruna varmaktır.. Müslümanlar her namazda “Allahu ekber” derken, sadece Allahı yüceltmezler, Kendilerinin o yüceler yücesinin rızasını gerçekleştirmek adına, onun huzurunda bulunduklarını bilirler.. O kadiri mutlaktır / Mutlak iktidar sahibidir. İşitir, görürü, duyar, bilir ve hüküm sahibidir.. O din gününün sahibidir.. Yalnız ondan yardım diler, yalnız ona sığınır, ona ibadet ederiz. “İyya kenağbüdü, iyya kenestaiyn” derken bunu deriz. “Hasbunallahu ve niğmel vekil…” derken de bunu söyleriz. Bunu günde 40 kez tekrarlarız..

Biz Ona doğru giderken o bize koşarak gelecektir. Bildiklerimizle amel edersek, o bize bilmediğimizi öğretecektir.. Onun rızası için harcadıklarımızın karşılığını, o bize on katı, yüz katı, hatta yediyüz katı ile geri verecektir.. Kader, rızık, ecel onun elindedir.. Bu anlamda tuzlu su kuyusundaki , çocuk Yusufu Mısıra sultan eden Allah bizi yeryüzünün varisi kılmak istemektedir.. Yeryüzünü bize mescid kılmak istemektedir..

Biz çaresizlik makamında değiliz.. Çözüm makamındayız.. Bizler Allahın açıklanmış rızasını beytan eden Kur’anın hükümlerinin yeryüzünde yaşanır kılınması için vesile olmaya andiçtik. Galubeladaki ahdimize sadakattır görevimiz.. Yaratılış gayesinin tecellisi olsun diyedir bütün bu çabalar..

Bu gün her ne kadar bu sorumluluklarımızdan uzaklaşmış da olsak, karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır..

Allah servet ve iktidarı, halklar ve ülkeler arasında evirir – çevirir, Sanırım biz gündönümü çocuklarıyız..

Dilerim, aklımız ve imanımız servetimizin ve gücümüzün önünde koşar. Yoksa o güç ve servet, nefsimizin elinde bizi cehennemeye sürükleyen çılgın bir ata dönüşür..

Allah, cahil ve zalim bir topluluğüua hidayet vermeyeceğine göre, aklımızı başımıza toplamamız gerek.. Şimdi  öncelikle, ilk haram olan ırkçılık fitnesinden, fahşa ve katilden kurtulmamız gerek. Ve mezheplerimizi din edinmekten, din büyüklerimizi ilah ve rab edinmekten , Allahın ayetlerini savaştırmaktan , mjuhkemleri bırakıpğ müteşabihlerin peşine düşmekten vazgeçmemiz gerekmektedir. Bugünki Sufi, Selefi, Şii tartışmaları bu şekli ile devam ederken, bizim başka bir düşmana ihtiyacımız yoktur..

Bugün bölgemizde yaşananların bazı dünya gerçeklerinin farkına varmak, ihtilaflarımızın nasıl bir fitnenin girdabına bizi sürüklediğini görmek için bu olaylar  gan,imet hükmünde bir fırsat olarak önümüzde durmaktadır..

Bizler Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz.. Adaletten, abrıştan, ögürlükten yana yeni bir dünyanın , yeni bir medeniyetin ihyası ve inşası için once yeni iislam insanının, münevverinin ve havasının tarih sahnesine çıkması için , yaşadığı zamana ve mekana şahitlik eden, sorumluluk üslenen Müslüman kimliğinin “ben buradayım” demesi gerekiyor..

Şimdi sıra bizde!