2011 yılında patlak veren Mısır Devrimi’nden bu yana birçok değişiklik meydana geldi. Eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle Askerî Konsey ülke yönetimine el koydu ve bu dönem boyunca, Muhammed Mahmut olayı gibi sivillere karşı asker, bakanlar kurulu ve askerî mahkemeler tarafından birçok kanun ihlâlleri yapıldı. Ayrıca muhaliflere karşı olağanüstü hal kanunları, şiddet, çoğu durumda ölüme yol açan işkence, birçok insan hakkında mahkemelerce verilmiş gaiplik kararları ve keyfi tutuklamalar çok sık bir şekilde kullanıldı. Bu durum Mısır tarihinde ilk defa Mısır’ın seçilmiş ilk sivil cumhurbaşkanın seçimine kadar aynı şekilde devam etti.
Mısır’daki demokratik süreç üzerinden henüz bir yıldan fazla zaman geçmemişti ki, 2012 yılının Temmuz ayından 2013 yılının Temmuz ayına kadar iktidarı devam eden Muhammed Mursi askeri darbeyle görevinden alındı. Bu bir yıllık iktidarı süresi boyunca gerek olumlu gerekse de olumsuz birçok değişiklikler meydana geldi. Örneğin resmî ekonomik rakamlarda iyileşme kaydedildi. Geniş bir özgürlük alanı oluşturuldu. Mısır polisinin güvenliği sağlama ve koruma hususundaki rolünü yerine getirirken bariz bir şekilde görünen umursamaz tavrıyla beraber, normal bir vatandaşın hissedemediği nisbî uygulamalar dışında, tutumunu değiştirmeyen Mısır polisinin insan haklarına yönelik işlediği bazı ihlallerden arındırılmış bir özgürlük ortamıydı bu.
Askeri darbenin akabinde güvenlik ve yargı birimleri, hiçbir denetlemenin olmadığı baskıcı birimler haline geldi. Güvenliği sağlama ve kollama, vatandaşlar için adaleti tecelli ettirme rolünü yerine getiren birimler bir anda mevcut rejim lehine tüm siyasi muhalefete karşı sistematik bir terör faaliyeti gerçekleştirme rolünü üstlenen birimler haline dönüştü.
Cumhurbaşkanı Mübarek’in iktidarı dönemi boyunca tam otuz yıl süreyle olağanüstü hâlin kullanılmasının ardından, bir yıl süreyle bu durumun kaldırılmasından sonra yine olağanüstü hâlin dayatılması ve süresinin 12 Eylül 2013 tarihinde iki ay süreyle uzatılması bahsedilen değişim ve dönüşümün bir neticesidir.
Askerî darbe yöneticileri tarafından tayin edilen cumhurbaşkanının çıkartmış olduğu anayasal deklarasyon gereğince olağanüstü kanunlar geri getirilip, geniş bir şekilde kullanıldı. Böylece siviller, askeri mahkemelere sevk edildi, göstericiler bastırıldı, katledildi, tutuklandı, tam anlamıyla düşünce ve ifade özgürlüğü engellenmiş oldu. Yurdun dört bir köşesinde sokağa çıkma yasağı dayatılıp özgürlük alanı olabildiğince en dar kalıba sokulmak suretiyle uzun bir süre vatandaşların seyahat ve hareket etme özgürlükleri kısıtlandı.
Tayin edilen cumhurbaşkanı kullanılarak askeri konsey tarafından çıkartılan anayasal deklarasyon, bir felaket olmuştur. Şöyle ki bu deklarasyonla, insan hakları evrensel bildirgesinde yazılı olan tüm genel haklar ve özgürlükler, karmaşık ve kayıtlı hukukî faaliyetlere bağlanmıştır. Askeri konseyin çıkarmış olduğu bu deklarasyonda, işkence suçuna veya güç kullanarak zoraki tutuklama işlemine veya da vatandaşlara karşı güvenlik güçlerinin gücünü kötüye kullanmasına ilişkin herhangi bir madde olmadığı gibi medeni hayatlarında kanunî ihlâller işleyen silahlı kuvvetlere bağlı askerlerin cezalandırmasına imkân tanıyan herhangi bir madde de bulunmamaktadır.
Askeri darbe yöneticilerinin iktidarında geçen yüz günde, insan hakları izleme örgütü, adam öldürme, işkence, mahkemelerin verdiği birçok gaiplik kararları, keyfi tutuklamalar ve askeri yargılamalar gibi insan haklarına karşı işlenen çok büyük suçlar ve ihlaller gözlemlemiştir. Ayrıca bu süreç boyunca devlet kurumlarının yanlı ve yavaştan aldıkları tutumlarının yanı sıra silah kullanımının ve güvenlik birimlerine bağlı baltacı diye tabir edilen sivil gruplar tarafından işlenen cinayet suçlarının yaygınlaştığı, ordu ve polis teşkilatındaki güvenlikten sorumlu darbe liderlerine yargı önünde tam bir dokunulmazlık verildiği gözlemlenmiştir. Bu durum kanuni ve hukuki tıkanıklık ve ülkede kaosun artarak yayılmasına sebep olmakla beraber bu kişiler aleyhinde kurbanlar tarafından takdim edilen bildirileri savcılığın ve mahkemelerin görmezlikten gelmesine yol açmıştır.
Şunu da belirtmek gerekir ki, devlet kurumları, darbeye karşı çıkan tüm siyasi oluşumlara karşı sistematik bir şekilde terör faaliyetleri yürütmüştür. Devleti muhaliflerden arındırmak, halkın iradesini kırmak ve küçük düşürmek ve yirmi beş Ocak devriminden sonra halkın eline geçirdiği demokrasi tecrübesinin, düşünce ve ifade özgürlüğünün ilerleyip gelişmesini engellemek amacıyla darbeye karşı çıkan birçok kişinin katledilmesine, yakılmasına, tutuklanmasına, sürgün edilmesine ve işkence görmesine neden olmuştur.
Bu rapor, silahlı kuvvetler tarafından ve seçim sandıklarıyla iktidara gelmekte başarısız olan Mısırlı elit siyasetçilerin desteğiyle Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin görevden alınmasından sonraki 100 günlük süre zarfında insan hakları aleyhinde işlenen suçları gözlemlemeyi ve belgelendirmeyi hedeflemektedir. Özellikle de uluslararası suç kanununun tanımlamasına göre “egemen güçler tarafından insanlık aleyhinde suç işleme” anlamına gelen, sistematik bir şekilde kanun çerçevesi dışında işlenen cinayet suçuna odaklanmaktadır.
Bu raporun tamamlanmasında emeği geçen araştırmacıların görevlerini çok kötü şartlar altında yaptıkları da ayrıca belirtilmesi gereken bir husustur. Mısır hükümetinin bu konuda ağzını bıçak açmıyor ve tüm delilleri karartıyor. Hatta ölü, yaralı, kayıp ve tutuklu sayılarındaki istatistik bilgileri bile açık ve inandırıcı bir şekilde açıklamıyor. Olayların gün yüzüne çıkartılması için gerekli bilgi ve delil toplama işlemi yaptığından şüphelenilen herkes anında tutuklanıyor. Hatta raporda bahsi geçen olayların büyük bir kısmında güvenlik birimleri, araştırmacıları, kameramanları, gazetecileri ve olayları gözetlediğinden veya belgelendirme görevi yaptığından şüphelendiği herkesi kasıtlı olarak hedef almış, bu kişileri keskin nişancılar öldürmeye kast etmiştir.
Ayrıca resmi makamların, bazı kuruluşlara ve kurbanların ailelerine bağlı avukatlar tarafından resmi talepler sunulduktan sonra bile muhtelif olaylarda ölen, yaralanan, kaybolan ve tutuklananların sayısıyla ilgili resmi istatistik bilgiler çıkarmayı kesinlikle reddettiğini de belirtmek gerekir. Şöyle ki resmi makamlar herhangi bir sebep belirtmeksizin bilgi vermeyi reddetmekte ve böylece kuruluşlar ve bunlara bağlı araştırmacılar tekit edilmiş ve belgelerle desteklenmiş bir şekilde işlerini yerine getirememektedirler. Güvenlik ikliminin kötü olması nedeniyle ulaşılan sayılar; ölü sayısında %60, tutuklu sayısında %80 ve yaralı sayısında ise %20’yi geçmemektedir. Ayrıca belirsiz oranda kayıp belirtilmiştir. Araştırmacıların hedef alınması, raporda geçen ve rapora eklenen isimler ve rakamlar dışında bize kesin bir şekilde bilgi sunulmasını engellemektedir.
Bu raporun yazılması, tarafsız bir bakış açısıyla farklı olayların gelişim süreçlerine, araştırmacıların gördükleri gerçeklere, şahitlerin tanıklıklarına ve 2013 yılı Haziran ayının ortasından 12 Ekim 2013 tarihinde raporun hazırlanma tarihine kadar, Mısır’daki askeri darbenin ayak seslerinin çıkmasından bu yana araştırmacı ekiplerin toplayabildiği delillere dayanmaktadır. Bu raporun içinde beyan edildiği şekilde, resmi anlatımlar göz önünde bulundurulmuş, bu anlatımlarla ilgili gerekli çalışmalar ve araştırmalar yapılmış ve her bir olay bağımsız olarak doğru olup olmadığından emin olunmuştur.
Yukarıda özetlediğimiz Mısırda yaşananlara dair genel bilgi Human Rights Monitor için Salma Ashraf tarafından yazılan rapordan alınmış ve özetlenmiştir. Mısır’da başta Rabia Meydanı olmak üzere birçok meydan ve yerde katliamlar oldu. Sadece Rabia Meydanında 12 saatte en az 1000 kişinin öldürüldüğü tespit edilmiştir. Sisi ve bazı üst yetkili isimlerin bu katliam ve suçlarda uluslararası raporlarda sorumlu olduğu tespit edilmiştir. ICC’ye Mursi adına yapılan başvuru biliyorsunuz Usule dair bir gerekçe sebebiyle reddedildi. Avrupa birliğinde evrensel yargı yetkisi olan ülkelerde çok sayıda hazırlık ve çalışma vardır. Hatta hazır olan ülkeler vardır. Afrika birliği mahkemesinin önünde de buna benzer davalar var.
Bu rapora dış güçler meselesi yansıtılmalı. Raporlara geçen bir veri varsa bu veriler delil şüphe vb durumlar buraya girmeli. Darbenim Sisi ve dış güçlerce beraber planlandığının kayıtlara geçmesi meselesi de önemlidir.
Mısır halkında farkındalığın artırılması meselesi önemli.
Bilinçlendirme faaliyetinin bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekir.
Tutarlı bir şekilde tüm insan hakları ihlallerine karşı bir tutum içerisinde olmak ve refleks göstermek gerekir.
SEBEPLERE DAİR
Arap baharında yaşanan uyanışa karşı Rabia’daki barışçı dilin ve ruhun ezilmesi gerekiyordu ki başka yerlere uyanış sıçramasın. Batının en son istediği şey Ortadoğu’da kendi kimlik ve referansı ile islami referanslı bir yönetim iktidar olsun. Mısır İslam dünyasında kritik ve güçlü bir ülke. Önder bir toplum. İhvan dünyada örgütlü bir hareket. Etkilemesi çok olurdu.
Ayrıca Rabia’daki barışçı dilin şiddete evrilmesini istediler. Barışçı dilin yerine şiddet dilinin konuşulması Batının işine geliyor ve bunu istiyrolar.
İHLALLER :
- Darbenin kendisi
- Katliamlar
- Yaralanmalar
- Yargısız infazlar
- Hukuksuz yakalama ve gözaltılar
- İşkence kötü muamele
- Tutulan hukukçular savunma hakkının ihlali
- İdam kararları ve bu hukuksuz kararların infazı riski
- Kadınlara ve genç kızlara yönelik taciz, tecavüz vakaları
- Çocuklara yönelik ihlaller
- İfade özgürlüğünün engellenmesi
- Örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlaller (siyasi parti ve sivil toplum örgütlenmesi üzerine)
- Toplanma ve gösteri hürriyetinin kısıtlanması
- Medya engellenmesi tekelleşmesi ve sansür
- Haber alma hakkının ihlali
ÖNERİLER :
- BM Güvenlik Konseyinin açıkça işlene suçlar hakkında oturum yapmalı ve ICC ve benzeri mekanizmaları harekete geçirmeli.
- Birleşmiş Milletler benzeri bir mekanizma oluşturmalı ve sorunlarımız burada konuşmalı ve çözüm aramalıyız. Bu mekanizma siyasi olmayan insan hakları için çalışan bir mekanizma olmalı.
- Birleşmiş Milletler Mısırda yaşanan tüm ihlaller ve suçlar ile ilgili Tetkik ve Araştırma Komisyonu oluşturmalı.
- Mısırda işlenen suçlar ile ilgili abdulfettah Sisi ve diğer generaller tutuklanmalı ve yargılanmalı.
- Polisin gerçek silahları halka karşı öldürmek amacıyla kullanmasının sınırları kuralları gözden geçirilmeli. Gerçek silahlar sadece sınırlarda kullanılabilir.
- Protestolarda öldürülenlerden sorumlu olarak Mısır mahkemelerinde halen yargılanan tek bir kişi yok. Mısır ve uluslararası mahkemelerde barışıl protestolarda öldürülenlerde sorumlu olan her kişi yargılanmalı.
- Mısır daki farklı ülke vatandaşları veya yetkisi olan devletler Uluslararası Adalet Divanına (ICJ) başvuru yapılmalı
- Mağdurlar için mağdurlar adına Uluslararası Ceza Mahkemesine (ICC) bireysel başvuru yapılmalı
- Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyine (UNHCR) başvuru yapılmalı özellikle Rabia Meydanında yaşanan katliamlarla alakalı
- Afrika birliği İH komisyonunun daha etkili rol üstlenmesinin sağlanması için Afrika ülkeleri devlet başkanlarına mektup gönderilmeli. Burada özellikle idam kararlarına değinilmeli.
- Mısırlı kardeşlerimiz diğer ülke topluluklarına veri aktarımı yapması lazım. Bilgilendirme yapıp dışardaki STK ların rapor hazırlayıp çalışma yapmalarını sağlanması lazım
- Mısırdaki Yargılama ve davalar iyi takip edilip dış kamuoyu bilgilendirilmeli
- İslam aleminin kanaat önderleri tarafından özellikle ikna edilmesi gereken islam ülkelerine ziyaret yapılmalı
- BM nasıl kınama kararı çıkarabiliyorsa aOIC den de bu şekilde kınama kararı çıkartılmalı
- Suudi Arabistanın darbeyi desteklemesi
- Medya enformasyon konusunda çok ciddi çalışma yapılmalı.
- Mısır dışındakilerin de özellikle bilgilendirilmesi gerekiyor.
- Şu an mevcut durum hakkında da duruma bakmak ve daha fazla bilgi paylaşmak gerekiyor. Şu an sadece idam cezası haberi alıyoruz.
- Raporlama daha fazla yapılmalı. Medya ayağından farklı olarak ve teknik olarak hazırlanmalı. Örnek vakalar raporda yer almalı. Adil olmayan yargılamalar işkence savunma hakkının kısıtlanması bütün hukuki sorunların teknik olarak incelenmesi gerekir.
- Bunların üzerinden de pratik olarak başarı şansı az olsa da buna bakmaksızın ICC ve BM İnsan Hakları Konseyi gibi olabilecek yerlere başvurmak lazım
- Hukuk çalışmaları daha çok medyaya servis edilmeli.
*Avrasya Hukuk Kurultayı Tebliğler Kitabı; s.50 (3-7 Eylül 2014, Saraybosna)