Çarşamba, Ocak 22, 2025
Ana SayfaRaporlarULUSLARARASI HUKUKÇULAR BİRLİĞİ BANGLADEŞ RAPORU

ULUSLARARASI HUKUKÇULAR BİRLİĞİ BANGLADEŞ RAPORU

INTERNATIONAL JURISTS UNION BANGLADESH’S LAW & JUSTICE REPORT

(This report has been prepared by the Internationl Jurists Union after the visit between 7th of December 2024 to 14th of December 2024, after the “silent revolution” in Bangladesh)

İstanbul-2024

1-BANGLADEŞ ÜLKESİNİ ZİYARET ÖNCESİ AŞAMALAR

Bengladeş’te başlayan yeni dönem sonrasında, hassaten UHUB üyesi Bangladeşli hukukçuların talebi değerlendirilerek, Bangladeş’in yeni dönemine ilişkin “hukuki durum” hakkında bilgi sahibi olmak üzere, UHUB üyelerine bilgi verildi. 10 Türk bir de İngiliz vatandaşı üyemizin katılımı ile, 07 Aralık 2024- 14 Aralık 2024 tarihleri arasında, ziyaret gerçekleştirildi.

Bu raporda, Uluslararası Hukukçular Birliği (UHUB) tarafından Bangladeş’in mevcut sosyal/siyasal/ekonomik, politik durumu ve gelecekteki muhtemel vaziyeti basit raporlama ile öncelikle Türk Dış İşleri Bakanlığının onayına sunulmuştur. Türk Dışişleri Bakanlığının, Bengladeş dış işleri bakanlığını bilgilendirmesi ve oradan aldığı “olumlu teyit sonrasında, önce orada yapılacak “hukuki faaliyetler” in planlaması yapılmış ve Bengladeşli muhataplardan alınan olumlu referans sonrasında da, mezkur tarihlerde ziyaret gerçekleştirilmiştir.

2-ZİYARETİN GAYESİ

Bangladeş’te gerçekleştirilen 5 Ağustos (2024) devrimi sonrasında, bu ülkenin durumu, bütün uluslararası arenada merak konusu olmuştur.  Sessiz ve derinden başlayan öğrenci hareketleri sonucunda, bir devrim gerçekleştirilmiştir. Bu şekilde bir devrim ile, uzun süre hukuka aykırı ve olağanüstü tedbirler ile ülkeyi yönetmeye alışmış bir yönetimin devrilmesi olağan bir durum değildir. Zira söz konusu eski döneme ilişkin yüzlerce yönetici hakkında çok ağır insan hakları ihlalleri iddialarında bulunulmuştur.

Ülkesini zorbalıkla ve hak ihlalleri ile yöneten bir yöneticinin, devrim sonrası komşu bir ülkeye sığınması da olağan bir durum değildir. Bangladeş’e yapılan ziyaret; bölge ülkelerinde görülmeyen bir yaklaşımla, düşen hükümet sonrasında nasıl bir hükümet kurulduğu ve eski hükümet döneminde ileri sürülen insan hakları ihlallerine ilişkin nasıl bir yaklaşımın ortaya konulduğu ve konulacağı konusunu araştırmak ve UHUB’un da önemli oranda katkı vereceği “uluslararası toplantılar”a katılarak, yeni dönemdeki hukuk sisteminin nasıl şekillendiği, evrensel standartlara uygun olup olmadığı hususlarının belirlenmesine yönelik olmuştur.            

Rapor, ziyaret tarihleri arasındaki uğranılan kurumların mevcut durumu ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin rolünün belirlenmesi; belki iç siyasette ve dış politikada Bangladeş ile ortak zeminin artırılıp ülke üzerindeki etkinliğimizin artırılması amacıyla ufak da olsa fayda vermesi maksadıyla bağımsız ve evrensel hukuki dayanaklara uygun usulle hazırlanmaya gayret edilmiştir. Raporlar, kronolojik sıralama ile ve sayısal ardışık biçimde hususi birçok görüşme akabinde edinilmiş bilgilerle yazıya dökülmüştür.

3-ZİYARET PROGRAMANIN BAŞLAMASI

Program, 7-14 Aralık 2024 tarihleri arasında gerçekleştirilen bu ziyaretin birinci gününde; 1,3 milyon Mayanmarlı Müslümanın mülteci olarak tutulduğu kampları ziyaret ile başlaması planlanmıştır.

Bu konuda, ziyarete iştirak etmek isteyen üyelerimize bu durum bildirilmiştir.

A-İSTANBUL’DAN HAREKET:

İstanbul’dan 7 Aralık 2024 tarihinde, THY’ye ait bir uçak ile seyahat başlamıştır. Yaklaşık 7 saat süren bir yolculuktan sonra, Dakka havaalanında, Türk Büyükelçiliği’nin yetkilileri tarafından karşılandık. Program gereği gideceğimiz Cox’s Bazar uçağının uçuş vaktine değin, Büyükelçilik yetkililerinin çok sıcak ve samimi ilgileri ile, havaalanında bekledik.

B-TÜRKİYE’DEN SONRA, DÜNYA’DA EN BÜYÜK MÜLTECİ BARINDIRMA MERKEZİ OLAN, COX’S BAZAR ŞEHRİNİ ZİYARET

1-Cox’s Bazar’daki Türkiye’den Giden Temsilcilikleri Ziyaret

Çok küçük bir uçakla başlayan ve bir saati biraz geçen yolculuğumuzdan sonra, havaalanında, TİKA, KIZILAY, AFAD, TDV’deki Türk STK Yöneticileri tarafından, samimi bir şekilde karşılandık. Bu kuruluş temsilcileri ile ayaküstü görüşmeler sonucunda, hemen şehirde programı tatbik etmek üzere yola çıktık.

Öncelikle ve ilk Ziyaret, Cox’s Bazar ilinde bulunan Türk Kızılayı, TİKA, AFAD, TDV ve orada bulunan diğer Türk STK’ların yoğun olarak bulunduğu ve resmi olarak tanınan faaliyetlerini ortaya koyan diğer birimlere yapıldı. Yeteri kadar bilgiler alındıktan sonra, RRRC (The Office of the Refugee Relief and Repatriation Commissioner) gerçekleştirildi. Bu kuruluş yetkilileri, Türk STK’lardan çok memnun olduğu ve bizim ziyaretimizden de çok memnun olduklarını belirttiler. Bizlerden, belki de, Türk kamu ve özel kuruluşlarının yapamayacağı kadar, ek talepte bulundular. Kendilerine, yapılabilecek işlerin, zaten Türk kamu ve özel STK’lar tarafından yapıldığını ve bunun ötesindeki işlere ilişkin taleplerin de, üzerinde program yapılmasını ve imkânlar ölçüsünde yapılabileceğini belirttik.  Özellikle, yaptıkları faaliyetlerde ve diğer aktivitelerde, Türk STK’larının ve Türk kamu kuruluşlarının oradaki temsilcilerinin ne kadar fedakarane çalıştıkları bildirildi.

2-RRRC (The Office of the Refugee Relief and Repatriation Commissioner)  Ziyareti

Ziyarette görebildiğimiz kadarıyla, bölgedeki sığınmacı sayısının fazlalığı, her ne kadar belli etmemeye çalışsalar da yerel halkı rahatsız ettikleri bir gerçek. Biz bu durumu, Türkiye’de mültecilere ev sahipliği yapan şehirlerimizden biliyoruz. Bilhassa bölge Bengal halkının durumdan pek de memnun olduğu söylenemez. Keza o bölge Çin gibi bir ülkenin kontrolünde olsaydı, 1.5 milyona ulaşan bütün azınlığı, zaten dikiş atölyesi haline gelmiş ülkenin bu potansiyelini ciddi bir işgücü olarak kullanabilirdi. Fakir bir ülke ve kendi pastasının darlığından ötürü de sığınmacılara yönelik ekonomik kalkınma paylaşımına pek açık değiller. Zira, dünyaya en fazla işgücü ihraç eden bir ülkeden bahsediyoruz; Bangladeş.

Bizim de aralarında olduğumuz Birleşmiş Milletler yardım / gelişim programı kapsamında sığınmacılara yönelik, doğrudan nakdi yardım yasak. Herhangi bir ulusal ya da uluslararası ekonomik iş kolunun parçası da olamıyorlar. Dolayısıyla bölge ve halkı, bozulmalara, güvenlik sorunlarına, eğitim ve öğretim noksanlıklarına %100 açık olduklarını da belirtiyorlar.

2012 yılına kadar gelen mültecilere belli bir statü tanınmış. Onların durumu görece diğerlerine göre daha iyi. Yakın bölgelere gidip çalışabiliyorlar. 2012 yılından sonra gelenlerin hiçbir statüleri yok. Onlara bambudan yapılan basit ev bile verilmiyor. Akraba veya tanıdıklarının yanına yerleşmişler. Kamp bölgesinden de çıkamıyorlar. Günlük ihtiyaçlarının bir kısmını, yardım kurumlarından aldıkları hibelerin kampın hemen dışında kalan pazar alanında satışını yaptırarak (kamptan çıkışları yasak) nakdi akış sağlıyorlar. Nitekim ziyaretler esnasında gördük ki çocuklar bile “belki bir gün bunları satarız” düşüncesiyle kendilerine hediye edilen cetvel, oyuncak ve puzzle gibi küçük şeylerin dahi paketlerini açmıyorlar. Dünyadaki diğer hayırsever kuruluşların ve devletlerin, Gazze nedeniyle de bölgeye yaptığımız yardımların miktarı çok büyük düşüşe geçtiğini de ileri sürüyorlar.  Dolayısıyla bölge dışından bölgeye yardım için salt Türkiye’nin çoğul bağışları ile yetinmeksizin, bölgede ticari olarak satılması muhtemel Türkiye menşeli ürünlerin ihraç edilip satılması da mümkün olduğunu düşündük.  Kızılay’ın ülkemizdeki Somali’ de bulunan üretim tesisi misali; bir tekil ürünün bölge halkına satışı ve akabinde elde edilen gelirin oradaki operasyonel ihtiyaçları eşya destekleri ile finanse etmesi/karşılaması da söz konusu olabilir. Çünkü içeride ciddi manada çeteleşme ve bir kısım bölgesel kartel yapılanmanın mevcut olduğunu zaten TİKA’daki arkadaşlarımız da tecrübe etmişler. Son olarak; içeride iletişim araçları yasak olmasına rağmen, gençlerde bilhassa telefon yaygın. Bunu da gizlemiyorlar. Yasak olmasına rağmen bizim gibi ziyaretçilerden para isteyen 14-19 yaşlarındaki gençlere de rastladığımızı söyleyelim. Bu gençlerin bir kısmı, oradaki faaliyetlerimizin görünürlüğünden mütevellit, devrim hareketinin aktörleri olan Bangladeşli gençlerle bu konuları da konuştuklarını düşünüyoruz. Zira, programımızın son günkü Milli (Gençlik) Vatandaşlar Komitesi ziyaretimizde 1-2 genç sözcü arkadaşımız da bu konuyu “bizden aksiyon almamızı istedikleri önemli bir konu” başlığı altında dile getirdiler; bu sorunun çözülmesine Türkiye hem aracı hem garantör olmalı şeklinde bir beklentilerinin bulunduğunu da bildirelim.

C-COX’S BAZAR VALİLİK ZİYARETİ

Bu ziyaretten sonra; Cox’s Bazar Bölge Valiliği’ne, planlanan ziyaret gerçekleştirildi. Cox’s Bazar ziyaretlerimizin ikinci ayağı olan Valilik ziyaretinde ise, daha çok siyasi ve kalkınma politikaları açısından bizlere “burası ne iş yapıyor?” sorusuna cevap mahiyetinde hazırlanan bir brifing verildi.   Çünkü bazı ziyaretlerde, sanki ülke gündeminde geçmişte yaşanan olaylar hiç mevcut olmamış gibi formal karşılamalar oldu.

Valilik makamı; içinde bulunduğumuz il için 3T’nin öneminde bahsettiler. Tuz, Turizm ve Tarım (pirinç) haricinde başkaca büyük bir gelir kaynağı bulunmayan bir bölgenin temsilcileri tarafından oradaki İdari İşlerinin bir yansımasının reklam fragmanını bize gösterdiler. 1992’den bu yana kalan sığınmacıların mevcut durumunu geliştirmek adına bir sorumluluk hissi taşıdığı konusunda hep tartışmalı olan bu yönetim ile ilgili olarak, gelecek dönemde dış dünyada daha sık değerlendirilmeler yapılacağını düşünüyoruz. Her durumda, şunu söylemeliyiz ki, her üç Türk kuruluşunun hizmetleri, oradaki insanların ihtiyaçlarının çok önemli bir kısmını karşılamaktadır. Öte yandan, bu üç kuruluşumuz ve diğer sivil toplum kuruluşlarımızın mevcudiyeti, orada hayati öneme sahiptir. Buradaki valiliğin verdiği bilgiler neticesinde, işbu raporumuzun sonuç bölümünde, önerdiğimiz şekliyle, güzide kuruluşlarımız, çok az bir maliyetle, ek hizmetler icra edebilir.

D-COX’S BAZAR ‘DAKİ MYANMAR MÜLTECİ KAMPLARI ZİYARETİ

1-Rohingya mültecilerini ziyaret

Cox’s-Bazar bölgesinde 27 civarında farklı kampta kalıyor mülteciler. Biz bunlardan sadece birkaçını ziyaret edebildik. Ziyaretimizin 1. Günündeki Türk kuruluşların merkezlerini dolaşmış ve bu kuruluşların yöneticilerinden bilgi almıştır. Programın 2. Gününde ise, Türkiye’deki göçmen kabulünden sonra, dünyanın en büyük “mülteci kampları” arasında yer alan ve 1,3 milyon mülteciyi barındırdığı belirtilen kamplara gittik. Şehirden yaklaşık 50 Km. uzakta olmasına rağmen, Bengladeş’e genel olarak hakim olan “trafik sorunu” “ yol problemi”  nedeniyle, ancak 1,5 saatte ulaşılabilen bu kamp, Bangladeş devletinin güvenliği ile çerçevelenmiş durumdadır.

Kampa ulaştığımızda, kamptan gelen çok kötü bir kokunun varlığını hissettik. Mülteciler,  bir yarımada ve üç tarafı da deniz ile çerçevelenmiş, sadece giriş tarafında bulunan “güvenlik barikatı” sonrasında içeri girilebilen bir alandır. İddialara göre, bu kampın resmi misafirlerinin dışında, Myanmar’dan tahminin ötesinde ve iç savaş nedeniyle, kampa kaçak yollardan gelen çok sayıda insanlar da bulunmaktadır. Her bir yeni mülteci ailesi, daha önceden oraya gelen, mültecilerin geçici barınma mekânında genelde, toplam 20 m2’lik alanını paylaşmak durumundadır.

2- Türk kuruluşlarının sahadaki faaliyetlerinin incelenmesi

Kızılay;  gerekli organizasyonu yapmış ve ekipmanlarını kurmuştur. İlaç ve temel sağlık hizmeti sağlayan oturmuş bir düzenek ile görevine devam etmektedir. Çocuklar için oyun parkı dahi mevcut. İlerleyen aşamalarda kamp nüfusunun artması ile hem TİKA hem de Kızılay’a bu kampüsler yetersiz kalacağını düşünüyoruz. Ancak, kamplardaki hizmet alanlarını büyütme imkânının, tamamen Bangladeş otoritesine ait olduğunu da belirtmemiz gerekir.

3-Bölgenin en istikrarlı ve karşılıksız sağlık hizmeti veren kuruluşu; AFAD Türk hastanesi

Yerli ahali ile Myanmar mültecilerinin tartışmasız en çok başvurduğu hizmet merkezi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin orada kurduğu sahra hastanedir. Uzun süren mültecilik sıfatı ve gerçeği ile, büyük bir reklam ve propaganda ile oraya gelen kuruluşların, bir müddet sonra orayı terk ettiği incelemelerimizden anlaşılmaktadır. Her iki grubun (Bangladeş yerlilerinin ve Myanmar mültecilerinin) sağlık ihtiyaçları için, Dr. İbrahim Ağaoğlu’nun Başhekimlik yaptığı ve Dr. Ferit İlhan’ın müdürlüklerini üstlendiği Türk Sahra Hastanesini başvuruyorlar. Zira, bu hastane, Bangladeş’teki kamu hastanelerinin tamamının, kısmen de paralı olduğu bir yerde, can suyu niteliğindedir. Çok iyi bir planlama, oradaki gariban insanlara, çok büyük hizmetler veriyorlar. Orası daha çok sığınmacıların bir nevi eczanesi gibi olarak gördük. Günde, 300’den fazla insanın, ameliyat dahil, normal bir hastanenin ötesinde, personelin canla başla yaptığı hizmetler neticesinde, büyük hizmetler yapmaktadırlar. Zira, mevcut sağlık personeli ile Kızılay temsilcisi olan Beyza Taner Hanımefendi (müdür) gibi işini kalben seven biri olmadıkça yerel halka ve sığınmacılara hizmet vermek çok zor bir durum. Allah, bu fedakâr çalışan insanlara sabır ve tahammül gücü versin ve çalışma şevklerini artırsın inşallah.

Cox’s Bazar havaalanından Dakka’ya dönüşe kadar bizlere hem eşlik hem rehberlik eden ve Rohingya Futbol Federasyonuna katkı, eğitim faaliyetleri gibi birçok güzel faaliyetin sorumluluğunu üstlenen Muhammed Ali Armağan’a ve orada büyük bir özveri ile çalışan fedakâr insanlarımıza ayrıca teşekkür ve takdirlerimizi sunuyoruz.

4-PROGRAMIN ESAS GÜNDEMİNE DÖNÜŞ

A-DAKKA’ YA DÖNÜŞ

Dünyanın sayılı mülteci kampları arasında yer alan, Mayanmar yönetiminin zorla tehcir uyguladığı mülteci merkezi ile ilgili programımızı tamamladıktan sonra,  sessiz devrim sonrasında, Bengladeş’teki hukuki durumu incelemek üzere,  başkent Dakka’ya hareket ettik. Akşam ulaştığımız Dakka’da, önceki karşılamada olduğu gibi, yine büyükelçilik yetkilileri, bizleri karşıladı. Takip eden sabahın ilk saatlerinden itibaren, programımızı icra etmeye başladık.

B-BANGLADEŞ SEÇİM KOMİSYONU BAŞKANLIĞINI ZİYARET

Bangladeş-Dakka Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nin bizlere verdiği bilgiye göre; aynı gün ve saate randevu çakışması nedeniyle; hem Jamaat-i İslami partisini ve hem de Bangladeş, Seçim İşleri Kurulu ziyareti yapmak zorunda kaldık. Bu nedenle grubumuzu 2’ye ayırmaya karar verdik. Heyetimizden 9 kişi ve Dakka Türkiye Büyükelçiliğinden Merve Hanım Jamaat İslami’ye ziyarete gittiler. Ancak 4 kişilik ekip ile Seçim Kurulu ziyaretini gerçekleştirdik. En önemli ziyaretlerden biri de buydu. Kısa süre önce göreve gelen seçim kurulu başkanı, ayağının tozuyla bizi ağırlamış oldu. Genel işlerinden sorumlu sekretaryası ise 3 gün evvel göreve gelmiş. Ekipleri henüz ve daha yeni toplanmış. Yaklaşık 8-9 kişilik bir grup olarak ön sohbeti bize neden geldiğimizi bilmediklerini sorarak açtılar. Biz de kendilerine yeni sürecin hayırlı olmasını dilediğimizi, buraya herhangi bir arzu/istek/dikte ya da talepte bulunmak üzere değil, yardım elini uzatmaya ve nasıl bir yardım eli ihtiyacının Bangladeş Seçim İşleri Kurulunca olacağının belirlenmesi konusunda ortak faaliyet gösterme iradesiyle ziyarette bulunduğumuzu bildirdik. Bizlere, hususen 17 yıllık diktatörlük sonrasında seçimin her kesimi memnun etmekte zorluk çekecekleri bir iş olduğundan dolayı biraz zorlandıklarını ve çok meşgul olduklarını, Türkiye’deki sistemin bunu nasıl sağladığını öğrenmek istediklerini, başka sistemleri incelediklerini ve bir karar alacaklarını söylediler. Tabii bizler de ne kadar şeffaf olunursa, o kadar itiraz/tepki oranının düşeceğini ifade ettik. Mevcut sistemdeki partilerin her sandıkta varoluşunu, kapalı oy açık sayım usulünü, denetim ve sayımların hem bölgede hem de genel merkezde aynı anda senkronize bir şekilde yapılmasının itirazları ciddi oranda ortadan kaldırdığını, denetim mekanizmasının orduda yada poliste veya seçim kurulunda değil, yargının kendisinde doğrudan kullanıldığını ifade ettik. “Herkesi kazanan ilan edemezsiniz ama herkesi seçimden demokratik ve mutlu ayrılan birer vatandaşa dönüştürebilirsiniz” dedik.

Dikkat çekilmesi gereken işlerin başında seçim kurulunun içinde bir de genç asker üyenin oluşuydu. Genç asker, vatandaşların seçim kayıtlarına ve nüfus kayıt düzenlerine ilişkin bir sistem üzerinde çalıştıklarını ifade etti. Bunun vasıtasıyla seçmen kaydı yapabileceklerine inandıklarını söylediler. Bununla beraber biz de ülkemizde MERNİS adı verilen benzer ve gelişkin bir sistemin varlığını ve bunun seçmenin oy kullanma yönergesinde ciddi katkı sağlayan bir yazılım olduğunu kendilerine ilettik. Bunun üzerine bir üye bize “seçim günü görevli olanların oy kullanma usulünü nasıl belirlediğimizi”, bir başka üye “polis ve askerlerin nasıl oy kullandıklarını”, bir başka üye ise ikameti x şehirde olan bir vatandaşın y şehrinde ya da yurt dışında nasıl oy kullandığını” sordu. Bunların tamamı, demokratik temsilin doğru kullanılması adına sorular olmasına rağmen bir üye, o gün mavi takım elbise ve gözlükle bizi karşılayan üye; 2 seçim sisteminin birbirinden tamamen farklı olduğunu, idari oluşumun seçim düzeneğinde de farklı şekilde yer aldığını söyleyerek bu hususun çok da büyük ölçüde kendilerine fayda sağlamayacağına inandığını söylemeye çalıştı. Bizi de asık suratla karşıladığı için komisyon içinde ziyaretimizden en ziyade rahatsız olanın kendisi olduğu kanaatindeyiz. Kendisine, mevcut parlamento sistemimizin de 2 veya 3 farklı örneğin karışımı olduğunu, dolayısıyla toplumun nasıl bir topluluk olduğunu bir Bangladeşli olarak bizden iyi bildiklerinden, kendilerine yarar sağlayabilecek yönerge ve fikirlerin daha en başında reddedilmemesi gerektiğini ifade ettik. 16 senedir gerçek seçim yapmamış bir seçim işleri mensubundan ders alacak değildik.

İletişim bilgileri paylaşıldı, yasal dayanak ve mevzuat paylaşımı konusunda uzlaşıldı. Bizlerden (İngilizceyi iyi seviyede bilen) bir ekibin orada fayda sağlayacağını ve bunu memnuniyetle karşılayacaklarını açıkça dile getirdiler. Bizde maalesef, dil bilen yargı mensubu veya Avukat çok azdır. Binaenaleyh, çok teknik & iyi İngilizcesi olan ve ülkemizin başka coğrafyalarda etkili olmasına değer veren bir Adalet Bakanlığı Tercümanı bu ekibe katılıp Dakka’ya emek vermeye, kanun koyucuların iradesinin seçimlerde ne boyutta yasada tecelli ettiğini ifade etmeye gönderilmelidir.

C-JEMAAT-İ İSLAMİ PARTİSİ ZİYARETİ

Ziyaretlerin Dakka ayağının ilk günü bir grup üyemiz Seçim Komisyonu ziyareti yaparken diğer ekip Jamaat-i İslami Partisi ziyareti için başka bir lokasyondaydı. Seçim komisyonuna giden ekibin dışında 8 temsilciden oluşan bir heyet ile, Bangladeş devletinde yasal bir parti olan ve geçmişte, iktidar ortağı olan “Jemaati İslami Partisi” nin merkezi ziyaret edilmiştir.

Orada, Partinin merkez yöneticileri ve genel başkanlarının bulunduğu bir heyet tarafından karşılandık. Kendilerine; Bangladeş’te, evrensel hukuka uygun yapılanma beklentisi içinde olduğumuzu, bu anlamda, Türkiye’nin hukuk ve adalet birikiminin de katkı vereceğini kendilerine bildirdik. Onlar da, Türkiye’den olan beklentilerini bildirdiler. Daha önceki Bangladeş ziyaretimize atıfta bulunarak, zor zamanda Bangladeş’e yaptığımız ziyaret nedeniyle şükranlarını dile getirdiler. Türkiye’nin lider ülke olduğunu ve İslam âleminde örnek ülke olduğunu belirttiler. Biz de, istendiği takdirde, Türkiye’nin ve diğer İslam ülkelerinin, Bangladeş’te hukuk ve adaletin tecellisi için, gereken katkıyı vereceklerini belirterek, sıcak başlayan görüşmelerimizi, yine aynı sıcaklıkta sona erdirdik.

D-ENERJİ VE ENFORMASYON BAKANLIĞI ZİYARETİ

Enerji ve Enformasyon Bakanlığı, ekibimizin Dakka’daki üçüncü ziyareti oldu. Esasen, bu bakanlık koltuğunda oturan, genç bir Bakan, Bangladeş’te gerçekleşen “sessiz devrim” in de liderinden bir idi. Ziyaretimiz bu nedenle de önem kazanmıştı. Kendisi ve yanında bulunan bürokratları ile bizleri ağırladı. Kendisi bize; sessiz devrimin nasıl gerçekleştiğini, bir diktatörden nasıl kurtulduklarını ve bundan sonra işlerinin daha da zor olduğunu ve bizlerden de destek beklediğini söylediler. Kendilerine, birtakım sorular sorduk, cevaplarını aldık ve “hukuk ve adalet” noktasında yapmaları gereken adımlar konusunda tavsiyeler yaptık. Öncelikle toplantımız bir propaganda yayını / video gösterimi ile başladı. Deveranın genç – yaşlı isimlerinin bazılarının yaşadıkları, doğrudan ve/veya dolaylı etkilenenler, vefat eden maktul gençlerin ailelerinin durumları, yaralananların ve sakat kalanların bazılarının mevcut vaziyeti ve engelli kalanların üzücü durumları gözler önüne serildi. Profesyonelce hazırlanmış bir çalışma olmasına rağmen, kendi dillerini dahi İngilizce karışık konuşan bir topluluğun gençleri; videoya bir altyazı eklenemediğini de müşahede ettik. Keza, bunun noksanlığının kendileri açısından uluslararası arenada mağduriyetlerini ifade etmede nahoş bir noksanlık yaratacağını da kendilerine bizzat ilettik. Genç arkadaşlar, zaten neredeyse bütün ülkenin zeminlerine-duvarlarına-afiş alanlarına devrimlerini resim ederek bunu çok güzel ifade etmişler. Hatta yerel medyalarında, YouTube ve Facebook’ta da çoğunlukla onların adı ve faaliyetleri, görüşleri yer almakta. Ancak görevinde daha çok yeni olan bakan, henüz daha net bir yol haritası çıkarmış değil gibi. Temelleri atmaktalar. Bürokratları aşarak yeniliklere imza atmanın kolay olmayacağını akıldan çıkarmamak gerekir.

E-TÜRK BÜYÜKELÇİLİĞİ ZİYARETİ

Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği; ülkeye adım attığımız andan itibaren, güler yüzlü personeli ile elinden gelen, özellikle resmi makamlardan randevu alma noktasında, çok önemli katkılar sunan bir çaba içerisinde oldu. Bu katkıların dışında; Dakka’daki 2. günün akşamında, nazik davetiyle, bu programa iştirak eden bizleri onurlandırdı. Akşam yemeğinde elçilik emektarları ile birlikte olmaktan mutluluk duyduk.

Tüm program boyunca bizlerin temasları konusunda gerek fiziki, gerek lojistik, gerekse manevi destek sağlayan başta Sn. Büyükelçimiz Ramis ŞEN ve vekili Merve ÖZÇELİK olmak üzere, herkese isim isim çok teşekkür ediyoruz. Ziyaretimizin verimli geçmesinde elçiliğimizin büyük payı olduğunu açık yüreklilikle ifade etmeliyiz.

Çok ve Büyük TEŞEKKÜRLER.

F-BANGLADEŞ AB (AMAR BANGLADEŞ) PARTİSİ ZİYARETİ

Bu partinin belirlediği mekânda gerçekleşen ziyaretimiz,  genel olarak bir kültür ziyareti gibi oldu. Oy tabanı olarak düşük olan bir siyasi oluşum olmasına rağmen yönetici ve mensuplarının genel anlamda çok donanımlı olması ve entelektüel Hukukçu bir kitleden oluşması belki uzun vadede kendilerini bir yerlere getirebilir. Halka hitap ve halkla ilişkiler, siyasal anlamda çok büyük bir bilim. Hem ekonomik hem de sosyolojik olarak AB Parti’de bu mevcut değil. Üstelik doğu & Orta Doğu toplumlarında salt bir kesime hitap ve efor, oy getirmiyor. Siz ne kadar fazla entelektüel olsanız da, eğitim ve öğreniminiz ne derece yukarıda olursa olsun halka hitap ve halka hizmet sinyali vermek düşünüldüğü kadar basit bir şey değil. “Bizler kendimizi Bangladeş’in AK Parti’si olarak görüyoruz” deseler de temsil hususu bakımından öyle olmadığı düşünülüyor. Bunun dışındaki genel anlamda yargılamaların nasıl yapılacağına ilişkin olarak sorular soruldu. Bunların hukukun üstünlüğüne ilişkin doğru bir usul olup olmadığının bizim açımızdan değerlendirilmesini istediler. Demokratikleşme sürecinde içeride nelerin yapıldığının çok da dışarı yansımadığını ancak bunun dışında Türkiye Cumhuriyeti’nin Bangladeş’e nasıl bir katkı sağlayacağının da merak konusu olduğunu, neyin planlandığını; Türkiye’nin nasıl bir rol oynayabileceğini sordular. Kaçan diktatör Şeyh Hasina’nın bundan sonraki sürecinin nasıl ilerleyeceğinin belirsizliğinden mütevellit bizlerin karşı darbe, kontra cunta endişesinin ciddiyetini dinlediler. Bunların hepsinin bir bütün olarak ilerlemesinde daha evvelki Bangladeş profili gereği mevcut yöneticilerin bazı zorluklar yaşasa da inançlarının tam olduğunu söylediler. Akabinde gerek idari gerekse adli kurumlarda Hasina döneminden kalan, hâlâ görevden el çekmemiş ve mevcut hareket aleyhinde çalışacak bir kitlenin tespit edilip ayıklanması gerektiği de ayrı bir ihtiyaç olduğundan bunun mevcut birimlerce tespitinin ivedilikle sağlanması gerektiğini kendilerine ifade ettik.

G-BANGLADEŞ ADALET BAKANLIĞINI ZİYARET

Dakka’daki ziyaretimizin 3. gününde ilk ziyaret Adalet Bakanlığı’na yapıldı. Adalet Bakanı,  hiç bir sekretarya kullanmaksızın, herhangi bir danışman, bürokrat olmadan bizleri tek başına ağırladı. Aracı bir arkadaş-memur-temsilci bulunmadı. Sanki bir dost misafir eder gibi geldi, oturdu, yapılacak işlerin yoğunluğundan dem vurarak doğrudan birbirimize nasıl fayda sağlarız, bunu konuşmaya başlayalım dedi. Biz de daha önce belirtilen, olması gereken gelişmeleri kendisi ile paylaştık. Kendisi, Hakim-Savcı-Avukat yardımlaşmasını sağlamak adına en kısa sürede bizimle irtibata geçecek olmayı arzuladığını ancak pratikte ne şekilde bir çözüm sağlamaya çalışacağımızı anlamak istediğini açıkça sordular.

Aynı şekilde, bizlerden, uluslararası ceza mahkemesi görev alanına giren konularda; hakim ve savcılara “gerekli hukuksal eğitimi” verilmesi konusundaki taleplerini ilettiler.

H-BANGLADEŞ ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’Nİ ZİYARET

Bir Uluslararası başlığı taşıyan “Uluslararası Ceza Mahkemesi” isimli kurum olan ICT’nin de Türkiye ile birlikte nasıl çalışmalar yapacağının merak konusu olduğunu, ICJ nezdinde neler yapılabileceğini, ICC nezdinde neler yapabileceğini; daha önce ICC’nin Filistin aleyhine başlattığı soruşturmaları misali bir örneğin kendileri için de Hindistan nezdinde / Ş. Hasina nezdinde gerekli bir süreç olduğunu, bunun için deneyimli Avukatların yardımlarını aradıklarını ifade ettiler. Bizler de kendilerine her iki sürecin birbirinden %100 farklı süreçler ve farklı durumlar olduğunu, ICC’nin şartlarını, ICJ’in şartlarını, taraf devlet kavramını ve ICJ nezdinde olsa da ICC nazarında Türkiye’nin bir taraf devlet olmadığını, bunların süreçlerindeki delil tedariği ve fiillerin yine çok farklı olduğunu iletmiş olduk. Özellikle burada da üstüne basa basa “İngilizce Bilen/Anlayan” insanlarla tanışmayı & çalışmayı tercih ettiklerini ifade ettiler. İlerleyen zamanlarda (en kısa sürede) bu temasların genişletilip önlemler alınması doğru aksiyon alınırsa Türkiye-Bangladeş ilişkilerini her anlamda derinden etkileyecektir.

Bangladeş Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICT), Bangladeş’in Pakistan’ın yönetiminden ayrılma mücadelesinde, Pakistan’dan ayrılmak istemeyen ve ülke birliği lehine faaliyet gösteren Bangladeş kökenlilerin yargılanması için kurulan bir mahkemedir.  Bangladeş International Mahkemesi (UCM)  ifadesi nedeniyle ağırlayan taraf için önemli bir ziyaretti. Binaenaleyh; bizler daha önceki yargılamaların içeriği bakımından bu tür yargılamaların gayet ulusal mahkemeler (ceza/ağır ceza) nezdinde yapılabileceği kanaatindeyiz. Hukukçular olarak, Uluslararası Hukukçular Birliği olarak kendi ülkemizde de halihazırda Amerika Birleşik Devletleri topraklarında yakın zamanda ölen FETÖ & Ananeleri nezdinde de iç hukuktan başlamak suretiyle ancak OHAL Komisyonu kapsamında ilerleyen yargıların da süreçlerinin böyle olduğunu kendilerine belirttik. Bunun için enternasyonal bir yargı yetkisi/kurumu aranmasına gerek olmadığını kendilerine ifade ettik. Bunların dışında, bizim ülkemiz aleyhinde de göründüğü üzere Türkiye ve mevcut iktidar aleyhine kara propaganda yapılarak Avrupa’dan, ‘Uzak’ Doğu Asya’dan, Amerika Birleşik Devletlerinden ve bir kısım Afrika ülkelerinden doğrudan yalan, iftira ve benzeri iddialar atılarak darbenin aslında mevcut iktidarın kendisinden olduğunu iddia edecek kadar alçak ve yüzsüz yazınlar/sosyal medya gönderileri ve sesli – görüntülü yayınlar hortlatıldığını Bangladeş ekibine ilettik.

Onlar da (Tajul İslam & Başsavcılık), buluşma / randevu günümüzden 1 gün evvel aynı bu bahsettiğimiz şeylerin hepsinin yaşandığını, ilk kez  kaçan başbakan Şeyh Hasina’nın kendisi, sığındığı topraklar olan Hindistan’dan görüntülü olarak deveran eden ekibin tamamını suçlar bir demeç paylaşarak yalan ve iftira beyanlar verdiğini belirtmişlerdir. Yine, ciddi anlamda Bangladeş’ in yeni yönetimi aleyhine, Devrimin ana isimleri aleyhine dezenformasyon yaptıklarını,  söylediler. Bizler, bu hususların dışında şunları da konuştuk:

-Başsavcılık Makamı ve Savcılar, bizim savcılarımızdan olağanüstü hal ekibinde görev alanlar ile birlikte bir program yapmalı,
-Savcıların yargılama süreçlerinde gıyapta yargılamanın normal/ilk derece mahkemeleri nezdinde ve ICT nezdindeki yetkilerini hızla kullanıp seri şekilde delil toplayarak Uluslararası Kurumlar nezdinde, misalen İnterpol gibi kurumlarla gerekli yazışmalar yapılarak,  taleplerde bulunması,
-Hindistan-Bangladeş arasındaki suçlu takası yasalarına dayanarak resmi olarak en güçlü deliller ile Ş. Hasina dâhil olmak üzere bütün suç faillerinin yasal yollarla talep edilmesi
-Uluslararası Ceza Mahkemesi Savcılığına bir suç duyurusu ve delil sunumu yapmak suretiyle bir başvuru yapılması ve orayı asla boş bırakmaksızın sürekli takip-destek ve lobi faaliyetinde bulunulması,
-Cenevre’de bir ‘Tribunal’ kurularak orada bunların bağımsız kurum/kuruluş/insan hakları örgütleri tarafından öğrenilmesine davet edilmesi,
-Anouar Gharbi gibi, bizim de birlikte devlet olarak çalıştığımız isimler ile beraber farklı kişi ve kuruluşlara bunlara dair bilgi/belge/raporlar sunulması
-Lahey’deki Türkiye Büyükelçiliği Hukuk Müdürü Mesut Bey gibi isimler dahil olmak üzere, Güney Afrikalı dostlarımızdan da bu konuda destek alınması
-Gıyapta Yargılama’nın adil yargılama usullerine çok uygun olmaması sebebiyle süreçlerin aslında 10-12 sene evvel aynı mahkeme yolu ile katledilen masumların iade-i itibarlarının teslimine ilişkin bir girişim yapılması,
-En önemlisi, bütün yargılama standartlarının “uluslararası düzeyde ve insanlık kazanımı mahiyetindeki temel ceza muhakemeleri hukuku” ilkeleri çerçevesinde yapılmasını, adil yargılama standartlarının, herkes için yapılmasını ve buna şiddetle uyulması tavsiyelerinde bulunduk.

7-Yüksek Mahkeme Barosu ziyareti

Yüksek mahkeme (Supreme Court) Barosu ziyaretimiz, genel olarak çoğunlukta yer alan Avukat meslektaşlarımızın birbirleri ile Barolar nezdinde yardımlaşması konusunda geçen sohbetler şeklinde ilerledi. Oradaki önerilerimiz; yüksek mahkeme başkanlığını ziyaret esnasında söylediğimiz hususlardan başka değildi. Adalet ve hukukun, insanlığın sığınabildiği, son humaniter kaleler olduğunu, bunlardan hiç vazgeçilmemesi gerektiğini belirttik.

Masanın üzerinde iktidara en yakın görülen BNP Başkanı hanımefendinin resmini koymuş ve geçmişte öldürülen eşinin de resmini odasına asmıştı. Hatta kendisinin de BNP Parti eski milletvekili olduğunu ifade etti.

Dolayısıyla siyasi temasları ile birlikte o kurumda kısmi bir statüko gibi görünse de, uzun süren diktatörlük döneminde, devrik başbakan Ş. Hasina ile de iyi geçinmeye gayret etmiş olabileceğini düşünüyoruz.  Ancak Liberal bir yaklaşımı nedeniyle insanlar/meslektaşlar kendisine büyük saygı duyduğunu da belirtelim.

İ-YÜKSEK MAHKEME BAŞ HÂKİMİNİ & UCM BAŞSAVCILIĞINI ZİYARET

Ziyaret öncesi, görüşeceğimiz Yüksek mahkeme başkanının başkanlığını yaptığı bir duruşmaya izleyici olarak katıldık.

Yüksek mahkeme başhakimi, bir toplantı yâ da konferans odasında değil, kendisinin bizzat kendi odasında gerçekleştirildi. Bu da demek oluyor ki bizimle hususi olarak makamında görüşmeyi daha doğru buldu. Kendisi bunu sanıyoruz ki 2 nedenle yaptı.

Birincisi: Yeni dönem sonrası mevcut yönetimin bize ve hükümetimize saygılı-yakın olmasından geliyordu.

İkincisi: Kendisi ve ailesinin, Türkiye geçmişinin oluşundan. Boğaziçi Üniversitesi akademik kadrosunda, annesinin öğretim üyesi olarak çalıştığını ve Türkiye’ye karşı sempatisinin de bu nedenden kaynaklandığını ifade ettiler.

Hukuk ve adalet konusunda, önceki toplantılarımızda söylediğimiz hususları yeniledik. Yapılacak yargılamaların, temel insan haklarına ve evrensel standartlara uygun olması gerektiğini belirttik. Kendisi de, laikliğin önemine ilişkin beyanlarda bulunarak, yeni devlet oluşumunda hukukun ve adli kurumların doğru oluşturulması gerektiğini bizlere ilettiler. Elbette bunların akabinde bizlerin söz ettiği seçim komisyonu ile ortak olarak seçimin altyapısının hazırlanması, kanuni düzeneğin/mevzuatın oluşturulması ve seçimlerin yasal çerçeveye uygun şekilde yapılması, hukuksuzlukların denetlenmesi gibi özel konularda bir kısım ortak çalışmaların yapılmasına açık olduklarını ifade ettiler.

Başsavcı & Başsavcılık ziyareti esnasında Başyargıç’a iletilen ve yukarıda yazmış olduğumuz temel beklentilerimizi, eksiksiz bir şekilde aynen ilettik. Ancak şu konuda bir aksiyon alınmadığı fark edildi:

Eski Başbakan Ş. Hasina ve 12 kişi dışında, bu işin ardında/arkasında olan, fiilen veya azmedici/azmettirici olarak bu katliamın arkasında yer almış, adı ve hareketleri/davranışları henüz ortaya çıkmamış bir kitlenin, gerek polis gerek asker gerekse siyasi kanatlarda, gerek idari, gerekse yasama ve yargı kanadında kendini gizleyenlerin tespit ve incelemesinin yapılmadığı, bu kurumlarda hâlâ kontra darbe ihtimaline su taşıyabilecek insanların çalışabileceğine ihtimal vermedikleri anlaşılmaktadır.

Toplantıya gereken her şeyin yapıldığını belirterek başlayan ve bu konuda rahat olduğunu ifade eden üst düzey yetkililerin;  toplantının sonunda koltuğunda dik oturarak bitirdi. “ Bu konuda adım atmak, bizim aklımıza neden gelmedi!”  diyerek,  kendileri adına, pozitif bir adım atma konusunda, aydınlanma yaşaması  çok enteresan bir durum olarak karşımıza çıktı ve UHUB olarak bu konulara daha fazla önem göstermemiz gerektiğini ortaya koydu.

J-BNP (BANGLADEŞ MİLLİYETÇİ PARTİ) ZİYARETİ

Bu ülkenin özelliği, sabık iktidarın son 17 yılı hariç, siyasi iktidarı; önceki iktidar sahipleri ile münavebeli olarak, yönetmiş bir partidir. Yapılan anketlerde, tartışmasız olarak, iktidara en yakın parti konumundadır. Bundan 12 yıl önce UHUB’ un yaptığı ziyarette de, özellikle bu siyasi parti de ziyaret edilmiştir. Yine, bu siyasi partiye ve lider kadrosuna yönelik haksız tutuklama ve adaletsiz davranışlar ile bu partiye yönelik baskıları da, UHUB olarak kınanmıştır. Bu nedenle, daha önce ziyaret ettiğimiz Jamaat-e Islami Partisi (JIP) gibi, BNP ziyaretini de önemli, zorunlu ve anlamlı bulduk ve bu nedenle de ziyaret ettik.

Bilhassa ‘Derin Bangladeş’ izleri barındıran bir partiye, ‘kurtuluş ve kuruluş’tan bu yana varolan bir partiye yaptığımız ziyarette çok enteresan ortam ortaya çıkmıştır.

Ziyarette gündemimiz yukarıda andıklarımız olacaktı fakat bizi birden çok gündemle karşılayan ilk grup BNP idi. Yine bizim gündemlerimize de kulak kabarttılar. Beklediğimiz gibi anlattıklarımızın çoğu, tahmin etmedikleri, edemedikleri meselelerden iktiza ediyordu. Öncelikle,  onların gündemleri ile başlamamız gerektiğini düşünüyoruz. Onların gündemlerinde temel sorular şunlardan ibaretti:

  1. Tüm bu süreç sonrası düzenek hukuken nasıl kurulmalı ve desteklenmeli?
  2. Uluslararası Ceza Mahkemesi (ICT) nezdinde katliamcıların hukuki statüsü ve yargı süreçleri/süreleri değerlendirilirken, ilk derece mahkemesinde bile Gıyapta Yargılama Mümkün Değilken; ICT’de bunun mümkün olması nasıl bir hukuki sonuç doğurur?
  3. ICT, gıyapta yargılama yaptıktan sonra olur da 15 sene, 20 sene sonra Ş. Hasina ve ekibi Bangladeş’e döndüğünde, mevcut iktidar bu kararı uygulamazsa; yeniden yargılama isterse, bu süreç nasıl devam edecek?
  4. ICT Gıyapta Yargılamayı bırakırsa ve Ş. Hasina hiç bu topraklara (Bangladeş’e) dönmezse, dava nasıl ilerleyecek? Bu insanlar cezasız mı kalacaklar?
  5. FETÖ misali kurumlara sızmış olan,  Ş. Hasina taraftarları/destekçileri/ajanları; kurumlardan birer birer ve topluca çıkarılır, atılırlar; yargı önüne çıkarılırsa,  (Türkiye’de 12.000 Hakim-Savcı’nın 4.500’ünün görevden uzaklaşması örneğimizi duyduktan sonra) bu insanların yerleri nasıl doldurulacak? Bu boşluk bir anda nasıl kapanacak?
  6. Polis, Asker ve Yargı Mensuplarının bilhassa Deneyimli olanlarının yerleri, kimler tarafından-nasıl doldurulacak?

Tüm bunları bize bir bütün halinde, parti liderleri ve kurmayları tarafından, soruldu. Soru sahiplerinin tamamına yakını, partinin üst kademesinden oluşmakta idi. Yine, tamamına yakını da hukukçu idiler.

Bizler de,

  1. Gıyapta Yargılama Usulünün Uygulanması, Uluslararası Yargılama Usullerine Aykırılık Teşkil Eder şeklinde net bir yanıt verdik. Kesinlikle bunun tasvip edilmediği hususunu BNP yetkililerine ilettik.
  2. Olur da bir gün gelirse, Gıyapta Yargılama Yapılmadığı takdirde kesinleşmiş bir ceza olmadığından bahsedilirse, dönem iktidarı Ş. Hasina ve katliamcı ekibine destek olursa sürecin nasıl olacağını şimdiden öğrenmeye çalışmanın asla mantıklı bir iş olmadığını, nitekim FETÖ’nün de yüzlerce koli delile rağmen ABD tarafından tarafımıza iade edilmediğini, hatta bu süreç sebebiyle vatan toprakları dışında ölüp, yuları elinde tutanların ülkesinde toprağın altına atıldığını, yargılama üslubu bakımından da Gıyapta Yargılama’nın sanık %1000000 (yüzde 1 milyon) suçlu olacağı kesin olsa da, yargılama ve ifadesi alınmaksızın tüm bunların bu şekilde ilerlemesi gerektiğini, hatta ICT’ye lüzum olmaksızın ilk derece mahkemesi ağır ceza mahkemelerinde dahi bu işin olabileceğinin ve bizde de böyle olduğunu; olması gerekenin de bu olduğunu, kendilerine uluslararası hukuk ve adalet anlayışı kapsamında ilettik.
  3. Görevlerinden uzaklaşıp, öldürdükleri insanların ceza yargılamalarından kaçmak adına Hindistan’a sığınanların; Ş. Hasina’ya çalıştığı bilinen-bâriz siyasi parti mensupları, Hindistan lehine bugüne kadar bilerek ya da bilmeyerek mandalık etmiş devlet yetkilisi diplomatlar, diktatörya lehine yargı yetkisini kullanmış yargı mensupları, gençlik hareketine karşı şiddet uygulamış veya karşıtı emirler vermiş ya da bunları hazırlamış polis ve/veya askerlerin, ne idiğü belli olmayan bir kısım aktivist/gazeteci/gözlemci vatandaşların her birisinin bir anda, aynı dakikada şıp diye işten çıkarılmaması gerektiğini, bunların tamamına olağanüstü hal kapsamında bir usuli yargı sürecinin uygulanması gerektiği ve bunların da tamamen insan haklarına uygun olması gerektiğini, hainliğin kriterlerinin cadı avı olmaksızın yasal çerçevelerle sınırlandırılması gerektiğini bizzat kendilerine ilettik.
  4. Misalen görevden uzaklaştırılan 4.500 yargı mensubunu açığa alma, akabinde görevden uzaklaştırma ve yargı denetimi olarak en alt kademeden Anayasa Mahkemesi’ne gidilmesine kadar (Bangladeş’te Supreme Court); hatta AİHM yoluna kadar bir çizgide tamamen yasal denetiminden geçtiğini, kademeli olarak 6 yılda bu insanların bir süreçten geçerek suçlu olduğunun ortaya konduğunu anlattık.
  5. İşlerinden çıkarılan – atılan – uzaklaştırılanların yerlerine öncelikle deneyimli alternatiflerin alındığını (misalen terör örgütü üyeliği nedeniyle ayıklanan hakim savcılar için deneyimli avukatların tercih edildiğini); aşan rakamlar için de süreçlerin sabırla (onların da yaptığı gibi) gençlerin katılımı ile ilerlemesi gerektiğini paylaştık.

Özetle, ağırlayanlar bazı sorularına tam manasıyla yanıt alsalar da bazılarına verilen cevaplar kendilerini tatmin etmedi. Olabilir; bu, şu tarz süreçleri daha önce yaşamamış bir ülke siyasi konjonktürü için anlaşılabilir bir yaklaşımdır.

Ziyarete ilişkin kısa bir basın açıklaması ardından oradan ayrıldık. Program sonrası da resmi kurumlardan daha ciddi şekilde ziyaretimize dair bilgi ve basın bildirisi yayınlayan ekip hazır bulundu, gayet profesyonel oldu. Demek oluyor ki oluşum itibarıyla en donanımlı parti burası. Devlet terbiyesi görmüş insanların yönettiği kanaati hasıl oldu.

K-BANGLADEŞ MİLLİ VATANDAŞ KOMİTESİ (DEVRİM GENÇLERİ) TOPLULUĞUNU ZİYARET

Devrimin ön yüzü ve fiilen gerçekleştiren kimseler sıfatına sahip olan, sessiz devrimi bizzat gerçekleştiren, gençlerle buluşmamız elzemdi. Oradaki adli kurumlar da, bu ziyaretimizi istemişlerdi.  Nihayet, program gereği, onlarla buluştuk. Kendilerine ilk olarak, bu sessiz devrimi nasıl gerçekleştirdiklerini, onları bu sessiz inkılâba iten sebepleri kendilerine sorduk.  Aralarında sözcü seçtikleri insanlar dâhil olmak üzere Z jenerasyonu gayet antenleri açık bir kitle ile muhatap olduk. Beyin kadrosu akıllı ve kapasiteli gençlerden oluşan bu kimselerin bireysel olarak bir yerlere mensup olanlar olsa da komite olarak herhangi bir siyasi bağlantıları olmadığını, bize yaptığı açıklamalardan öğrendik. Potansiyelleri de oldukça yüksek olan kişilerin, aynı zamanda,  sahada da karşılıkları yüksek (kinetik enerjileri) olduğunu da belirtmemiz gerekir. Muhakeme yetenekleri de iyi olan bu gençlerin, üst makamları da olmadığını da belirttiler. Üst makamları olmadığı gibi,  ülkenin siyasi tarihini ve dünyadaki gelişmeleri de bilen, çoğunlukla üniversitelerde yüksek lisans ya da doktora yapan, avukatlık yapan gençlerden oluşan bir yapıya sahiptiler. 

Mesela Manzur-Al-Matin isimli ve sözcü olarak konuşan genç heyetimizin çok dikkatini çekmiştir.  Hiç yurt dışında eğitim almamış, globalleşmemiş bir genç olmasına rağmen çok pozitif ve bilgili, donanımlı bir genç. Uluslararası terimlere hâkim. Karşılaştırmalı diplomasiye hâkim. Yakın geçmiş siyaseti ve âni değişkenliklere hâkim. Dünyada aynı süreçleri/benzer süreçleri yaşamış, yaşayan ve atlatmış olan bir kısım coğrafyalardaki iyi ve kötü örnekleri bilen biri. Küçük bir diplomat gibi…

“Bizler; ırk, dil, din, büyük-küçük, genç-yaşlı ayırmıyoruz, sosyal medyada görünen yüzümüz olan lanse edilenden Hindu düşmanlığımız da bulunmamaktadır. Tam tersine, sessiz devrim hareketimizin %30’u Hindulardan oluşmaktadır. Irkçı ve Radikal değiliz. Bilhassa bu kelimeyi aleyhimize çok kullanıyorlar, bize ‘Radikal İslamcılar’ diyorlar, biz asla aşırıcı olmadık, değiliz ve olmayacağız” diyerek hareketin ne denli bir evsafta bulunduğunu ve kapsamını ifade ettiler.

Gençlere;

-Daima uyanık ve ayakta olmaları gerektiklerini

-Sosyal medya ve diğer sair basın yayın organlarından bozucu şekilde aleyhe yapılan olumsuzlukların açık ve su götürmez, net deliller ile sürekli olarak çürütülmesi gerektiğini

-Daha anlayışla kapsayıcı olacaklarına dair söz veren gençlerin, kendi yönetimlerine karşı da sorumluluk almaları gerektiğini ve de güç sarhoşluğu yaşanmaması adına dikkatli olunması gerektiğini,

-İdari Kurumların ve Yargı Mensuplarının tüm kolları ile yeni demokratik düzene kol kanat gereceği şu yeniden yapılanmada, gençlere düşen görevlerin daha çok izleme-denetleme-kapasite büyütme ve önlemler almada yardım etme maksadını sürdürmenin isabetli olacağını ifade ettik.

-Yeniden yapılanma süreçlerinde, gerek yargılamalarda adaletsizliğin önlenmesi gerekse eski yargılamalarda katledilenlerin iade-i itibarlarının yerini bulması, hukuka ve adalete olan güvenin geri kazanılması için ileride tıkanıklığa neden olmayacak yöntemlerin kullanılmasının daha doğru olacağını ifade ettik.

Yine zor elde edilen bu devrimin lokomotifi olan gençlerin, devrimin sigortası olmaları, Mısır örneğinde olduğu gibi karşı darbelere karşı uyanık ve tedbirli olunması gerektiği tavsiyesinde bulunduk.

Önemli bir toplantı olmadığını düşünenlerimiz de gördüler ki aslında hareketin/deveranın en önemli unsuru bu genç kardeşlerimizmiş, üyelerimiz bunları gördüler.

Çok Önemli bir konuda; gayet aklı başında olan bu gençlerin, bizlerden de 2 talebi oldu;

Birincisi pek önemli değildi belki ama ikincisi çok kıymetliydi… Dediler ki, “bizler, üst eğitim kalitesi barındıran ülkelerde eğitimler almak ve hem ailemize hem de ülkemize katkı sağlamak istiyoruz. Bunu da İngiltere ya da Çin gibi ülkelerde değil, Türkiye’de yapmak istiyoruz. Ancak ülkeniz, okumak için dahi bize vize vermiyor. Paramızı başka ülkelere gönderiyoruz. Eğitimleri hep gayrimüslim çoğunluğa haiz ülkelerden almak zorunda kalıyoruz. Yatırımcılarımız bile vize alamıyor, Zengin Ailelerimiz dahi Türkiye’ye yatırım yapamıyor, yatırım maksatlı girişimler sonuçsuz kalıyor. Bizim çok önceden gelen bir sosyo-kültürel bağımız var. Bunun neden böyle olduğunu bilmiyoruz ancak önümüzdeki dönemde bunu çok daha farklı bir konuma getirebiliriz. Gençlerimiz, Türkiye’deki üniversiteleri tercih edebilirler. Orada eğitim alıp, hem buraya hem de oraya katkı sağlayabilirler.” Şeklinde bir serzenişteleri oldu.

Çad, Endonezya, Suriye ve Bosna gibi, Türkiye’de aile bireylerinin eğitim aldığı ve akabinde kendi ülkelerinde siyasi/politik/akademik yerlerde görev alan kitlelerin, dil, din ve kültürel yakınlaşmaları nedeniyle devletlerarası ilişkiler iyileşiyor ve o ülkelerden Türkiye’ye bugün de örneklerini gördüğümüz üzere talep, yatırım, ilgi ve beğeni çoğalırken; Türkiye’den de oraya karşı bir kültürel dayanışma, manevi bağ, koruma-kollama, siyasal üstünlük & güç gösterisi, saygınlık, baskın diplomatik ilişkiler, askeri eğitim-öğretim, istihbari destek ve hatta askeri üs kazanımına değin bir çok yarar sağlamak mümkün olabilmektedir.

Bugün, an itibarıyla Suriye’deki mevcut yeni rejimin Türkiye eksenli kurulduğu iddiaları ile, Endonezya’daki politik yakınlığımız kaynaklı askeri üssümüzün oluşu, Bosna’da bazı bölgelerde resmi dilin Türkçe olması ve keza Çad’daki yönetim kadrosunda Türkçe bilmeyenlerin çok az oluşu ve burada yetiştiklerinden ülkelerindeki yönetim anlayışının da anti emperyalist oluşu göz önüne alınırsa, yakın gelecekte Bangladeş de belki ileride Sri Lanka ile birlikte Türkiye’nin ekonomik ve jeopolitik bazda Hint Okyanusu konuşlanma merkezi haline gelebilir.

Güneş Batmayan İmparatorluklar, Rusya misali önüne her çıkan ülkeye asker göndererek değil, Bangsamoro’dan Endonezya’ya, Bangladeş’ten Bosna’ya, stratejik bölgelerde gölge varlık sürdürerek aydınlıkta kalmaya devam ediyorlar.

Bangladeş yeni hükümeti, elbette ki eski diktatör Ş. Hasina gibi Hindistan kuklası bir hükümet değil. Özgür, demokratikleşme gayreti içinde olan, gayretli ve hevesli bir hükümet. Binaenaleyh; hâlâ Cenevre civarlarında ‘İngiliz Toby’lerin lobi faaliyetlerini önemsiyor, istiyor ve aramaktadırlar. Bunun sonucu olarak diyebiliriz ki;  TRT ekranlarında yayınlanan ve  Bangladeşlilerin de gönüllerinde taht kuran,  Türkiye’nin  meşhur -TV Dizilerinin yanı sıra, hukuk ve adalet alanında da,  daha aktif olmasının vaktinin de geldiğini düşünüyoruz.

5-SONUÇ VE ÖNERİLER

  1. Başta Türkiye olmak üzere, tüm İslam ülkeleri, Bangladeşli kardeşlerine, bu güne kadar ortaya koydukları katkının da ötesine geçmek durumunda olduğunu belirtmemiz lazım. Özellikle, yeni dönemde, hem Müslüman hem de Demokratik bir ülke olan “Türkiye tecrübesi” çok önemli.
  2. Bizzat valilik makamının kendisinden ve ekibinden bizlerin oradaki temsilcileri olan TİKA-Diyanet-Kızılay-AFAD’ın işlerinin kolaylaştırılması ve imkânların genişletilmesi maksadıyla, bu kuruluşlara, bu güne kadar sunduğu yardımlara ek katkı verilmesi istenmektedir. Türkiye’nin içinde bulunduğu sıkıntılar da dikkate alınarak, mevcut kapatesini, daha verimli kullanmak suretiyle, ek yardım imkânları da sunabileceği kanaatindeyiz.  
  3. Kızılay;   kamu otoritelerinden gerekli izni alarak; halen hizmet verdiği;  3 lokasyonun belki 6 belki 8’e çıkarılması gerekebilir. Kızılay’ın bizlerin yaptırdığı ziyarette çocuklar hariç pek “hizmet alan yetişkin elemanı” bulunmasa da, değişik zamanlarda, bu kuruluşun çok hizmet ettiğini biliyoruz.

Yerel valilik makamının talep ettiği;  Kızılay’ın Tuz Satışı için bir Cox’s Bazar Valiliğince ortam/yatırım sağlandığı takdirde yerelden de gelir sağlanması mümkün olabilir.

  • Yine bir Türk kuruluşu olan TİKA’ nın, bu güne kadar yaptığı, çok büyük katkıların devamı, Türkiye’nin itibarını yükseltecektir. Nitekim artık yağışlar ve seller ile bambu evlerin sürekli dağılmaya müsait oluşu nedeniyle en azından TİKA, belki yine bambu ama prefabrik kalitede bir sığınak sağlayabilir ve böylece bir kısım ihtiyaçlar daha deruhte edilebilir.
  •  TİKA faaliyetleri açısından eğitim ve öğretim, mesleki yeterlik ve teknik çalışmaların sığınmacılar ile pekiştirilmesi güzel bir maksat. Fakat yerli halkın katılımının çok zayıf olduğu kanaatindeyim. Keza asıl maksadı kalifiye insan yetiştirmek olan bu oluşumun / kurumun; bilhassa kadınlar nezdinde meslek edinme ve el becerileri gerektiren dikiş/nakış işlerine olan ilginin artırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu sayısal azlık, ziyaret vaktimiz ile ilgili de olabilir, bundan emin değiliz. Fakat katılımın artırılması şart. Son olarak; kütüphanedeki kitapların sayılarının artırılması, dil olarak sadece İngilizce değil Türkçe de eğitim verilmesi ve elektronik/teknik eğitime olan talebin fazlalığı sebebiyle teknik eğitim verebilir eleman alımının yapılması evla olacağını düşünüyoruz.
  • Türkiye olarak ta, YSK, HSYK, OHAL Komisyon Başkanları ve OHAL’de aktif & efektif görev almış yargıçlar-savcılar-avukatların katılımları özenle ayarlanması hususu çok önemlidir.

Öte yandan,  İngilizce bilen “hukukçulardan oluşan eğitimcilerin” evrensel standartlarda bilgi vermek üzere;  Türkiye’de veya Bengladeş’te “savcı ve hakim eğitimi” vermek suretiyle,  Bangladeş yargısına ciddi anlamda katkı sağlayabileceğimizi düşünüyoruz.

  • Halen görev yapmakta olan, hâkim ve savcıların “Türkiye Adalet Akademisi” imkânlarından yararlandırılmasını veya oraya, İngilizce bilen hukukçular göndermek suretiyle, “temel hak ve özgürlüklerin kullandırılması, karşı ihtilal ihtimaline binaen, Türkiye tecrübesinin aktarılması konusunda, bizim onlara aktardığımızdan daha fazlasının anlatılmasının çok yararlı olduğunu düşünüyoruz.
  • Arap ve diğer islam ülkelerinin de, Türkiye’deki sivil toplum kuruluşların ve kamu kuruluşlarının yaptığı gibi; bu ülkede, kurumsal olarak, daha fazla katkı vermesi, hem Mayanmar mültecilerinin hem de çoğunlukla açlık sınırının altında yaşayan Bangladeş yerlilerinin, Müslüman dünyasına daha fazla yakınlaşmasına neden olabilir.
  • Öte yandan, Batı dünyasının da, Mayanmar mültecilerine daha fazla katkı sunmaları gerekir. Zira, mevcut katkıları, çok yetersizdir. Yardımlarını, sivil toplum kuruluşları üzerinden veya doğrudan batı dünyasını teşkil eden ülkelerin “kamu otoritelerinin doğrudan katkısı” suretiyle de yapabilirler. Ancak, görünen o ki, batı dünyasının çok ta, dünya gündeminde olmayan “Mayanmar mülteci sorunu”na yaklaşımı konusunda, yeterli katkısının olmadığı yönündedir. Bunun pozitif bir hale getirilmesi gerekir.
  • Burma’daki Rohingya (Arakanlı)lara yönelik soykırımın önlenmesi için gündemde tutulması,  Uluslararası kurumlar ile ICJ, ICC gibi uluslararsı yargı kurumları nezdinde girişimlerde bulunulması gerekmektedir. Zira bu sorun çözülmeden Arakanlı mültecilerin sorunları çözülmesinin mümkün olmadığını düşünüyoruz.

Ekibimiz:

  • Prof. Dr. M. Refik KORKUSUZ
  • Av. Hüsnü TUNA
  • Av. Uğur Faruk TÜZÜN
  • Av. Ahmet SORGUN
  • Av. Reşat PETEK
  • Av. Hüsnü YAZGAN
  • Av. Kemal KAYA
  • Av. Mehmet AKINCI
  • Av. Hamza AKBULUT
  • Prof. Dr. Ulvi AVCIATA
  • Barr. Muhammed MOLLA
  • Gzt. Sakip KHAN (Misafir Katılımcı)
  • Hâkim Rasim AYTİN (Misafir Katılımcı)

Raporda büyük emeği geçen Av. Uğur Faruk TÜZÜN, Prof. M. Refik KORKUSUZ ve Av. Kemal KAYA’ya şükranla;

ULUSLAR ARASI HUKUKÇULAR BİRLİĞİ

RELATED ARTICLES

Most Popular

Recent Comments